Hamas kendi sonunu hazırlamış. İsrail var ya, Filistin diye yer bırakmayacakmış. Hamas, yine durduk yere saldırmış. Sonları yakınmış. Oysa İsrail daha önceleri vurmadan haber veriyormuş, savaş kurallarına uyuyormuş. MOSSAD bu işin peşini bırakmazmış.
Sosyal medyada üç gündür sakız gibi çiğnenen İsrail yanlısı ve Filistin düşmanı söylemler, üç aşağı beş yukarı böyle.
Netflix’te dört sezon yayınlanan MOSSAD dizisi ‘Fauda’yı izleyince kendini İsrail ve Filistin uzmanı sananlar bir yana, Türkiye’de bu kadar İsrail destekçisi olduğuna hiç ihtimal vermezdim. Gerçekten şaşırdım. İsrail, katliamlarını cansiperane savunan böylesine güçlü kamuoyunu Amerika’da, İngiltere’de, Ukrayna’da oluşturamamıştır.
Gazze’nin yerle bir edildiği, bir binada 250 sivilin öldüğü, hastanelerin hedef gösterilerek vurulduğu, Mescid-i Aksa’nın yangın yerine çevirdiği yakın geçmişteki tüm saldırılarda tarafını, “tarafsız kalarak” belli etmeyen, füzeyle vurulan evin enkazından ağzında emzikle çıkarılan bebek cesetlerine rağmen İsrail’i dudak ucuyla bile kınamayan kim varsa, üç gündür el kaldırıyorlar. Bir tek “Türkiye’deyiz, Türk’üz ama İsrail için çalışıyoruz” demedikleri kaldı ama ilan etmiş kadar oldular.
Peki bu nasıl oldu? İsrail bunu nasıl başarmış olabilir?
Şimdi birileri, “Siz sosyal medyada yazılanlara ne bakıyorsunuz. Kamuoyunun ne düşündüğü önemli” diyecektir. Oradan bakınca haklı olabilirsiniz ama kamuoyunu artık sosyal medya belirliyor. Yönlendiriyor. Şekillendiriyor ve bir bakmışsın, anası-babası ayağını Filistin’e destek eylemlerinden eksik etmemiş gençler İsrail’e açıktan destek olmasalar da “Hamas hak etti” paylaşımları yapıyorlar. Neden mi? Çünkü onlar ihtiyaç duydukları bilgiyi, sosyal medyada İsrail’in enformasyon yükünü omuzlanan Oğuzhan Uğur’un, “Filistinliler, açgözlü dedelerinin sattıkları topraklar üzerine kurulmuş İsrail’e intihar saldırısı yaptı” cümlesini referans alıyorlar. Neyse ki dostum İsmail Halis, bu 150 yıllık büyük yalanı muazzam bir bilgi, tarihten örnekler ve üslup örneğiyle çürüttü de daha fazla genç zehirlenmedi.
Bu arada Ümit Özdağ’ın ektiği ırkçılık tohumları da şu üç günde bir kez daha mahsul verdi. Özdağ’ın saçtığı zehri alanların en iyi niyetlisi, “Biz neden taraf tutuyoruz, Filistin’e Araplar sahip çıksın. Biz İsrail’le neden kötü olalım” diyorlar mesela.
Tekrar ediyorum, sosyal medyada yazılanları, konuşulanları hafife alanlar çok yanılıyorlar. İşte o cümleler, İsrail’e büyük güç veriyor. ‘Kudüs Tufanı’ ile titreyen Siyonistlerin omuzlarına bir el olarak uzanıyor, silahlarına mermi olarak Filistinlilere dönüyor. Yalanlarla, manipülasyonlarla beslenen o cümleler, Müslüman Türk toplumunda “Siyonizm’i koşulsuz destekleme” çalışması yürütüldüğü ve başarılı olunduğunu da gözler önüne seriyor.
Teknik direktör Mustafa Denizli’nin bir milli maç sonrası söylediği, ‘İçimizdeki İrlandalılar’ sözünden yola çıkarak ‘İçimizdeki İsrailliler’ dedim ancak ötesi bir durumla karşı karşıyayız. İsrail’in tüm işgal politikaları ile geçmişte, bugün ve gelecekteki katliamlarını savunan Müslüman Türk gençleri var ülkemizde. Aynı zamanda İsrail vatandaşı olup, İsrail ordusunda askerlik yapan kadın ve erkeklerden bahsetmiyorum. Bizim, sizin, semtin çocukları var aralarında. Eğer Zafer Partili hesapların tamamını MOSSAD yönetmiyorsa, durum maalesef böyle.
Filistin halkı İsrail’in ağır silahlarının yanında bir de enformasyon savaşına direniyor. Anlaşılıyor ki İsrail bu sefer cephe genişletmiş. Filistinliler ve tüm İslam ümmeti adına tarihin en önemli zamanlarından birindeyiz. Filistinli kardeşlerimiz dün nasıl onurlu mücadelelerini yürüttülerse bugün de yürütüyorlar. Hiç şüphe yok! Ben, Siyonizm’e teslim olan içimizdekilerden daha çok korkuyorum. Sosyal medyadan da olsa İsrail’e teslim olan, İsrail bayrakları paylaşılan ve buna müsaade edilen bir topluma dönüşüyoruz. Tek bir mermi atmadan teslim alınmak böyle bir şey işte. Vahim olanı yazmaya çalıştım, çünkü gördüğüm tablo gerçekten de dehşet verici.
Bu vesile ile günlerdir sosyal medyada kalemiyle canla başla mücadele eden; İsmail Kılıçarslan, İsmail Halis, Samet Doğan, Tülay Gökçimen, Ali Emre, Nuriye Çakmak Çelik, Yusuf Kaplan, Ömer Lekesiz, Murat Özer, Esra Elönü, Yasin Aktay, Taha Hüseyin Karagöz, Zeynep Hilal Demirci, Zeynep Karataş ve Turan Kışlakçı’nın isimlerini anarak, bu enformasyon savaşının ortasında canla başla yazan, çizen, İsrail’e aparatlık edenlerin yalanlarını çürüten herkese, derdi davası Filistin olan bir gazeteci olarak yürek dolusu selamlar iletiyorum.